çokkültürlülüğün tanımı

Kalıcı bir dönüşüm içinde küreselleşen bir dünyada yaşadığımız tartışılmaz bir gerçektir. Küreselleşmenin ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları vardır. Gezegenin küreselleşmesinin sonuçlarından biri, aynı bölgede farklı kültürel geleneklerin bir arada var olması olarak tanımlanabilecek çok kültürlülüktür.

Çok kültürlülüğün kısa bir açıklaması

Aynı sosyal grubun hâkim olduğu ve bir din, dil ve kültürün olduğu toplumlar hala gezegenin birçok köşesinde var. Bununla birlikte, homojen toplum modelinin yerini çoğul toplum modeli alıyor. Pek çok şehir ve ülkede nüfus birçok yönden heterojendir: çok farklı diller, dinler, gelenekler ve yaşamı anlamanın yolları bir arada var olur. Bu çeşitlilik, çokkültürlülük terimi ile uydurulmuştur.

Çokkültürlülük, aynı coğrafi alandaki kültürel geleneklerin toplamından daha fazlasıdır. Aslında, çokkültürlülük, insan çeşitliliğinin olumlu bir değerlendirmesini ifade eder. Farklı kültürler arasında hoşgörü, saygı ve bir arada yaşamayı savunan bir doktrin olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaklaşım, tüm kültürel geleneklerin eşitliğinin bir savunmasını varsayar, öyle ki diğerlerinin üstünde bir tane yoktur, ancak hepsine eşit bir temelde değer verilir. Çokkültürlülük, belirli bir kültürel göreceliliği, yani bir kültürün diğerinden üstün olmadığı ve dolayısıyla geleneklerdeki farklılıkların hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamanın bir işareti olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade eder.

Çok kültürlülük bazen bir fırsat olarak anlaşılır, çünkü çok farklı kültürlere sahip insanların kozmopolit bir ruhla daha zengin, daha çoğul bir toplum oluşturabileceği anlamına gelir.

Çok kültürlülüğün eleştirileri

Geleneklerin çeşitliliğine hoşgörü ve saygı eşlik ettiği sürece çokkültürlülük arzu edilen bir durumdur. Büyük bir şehrin bir mahallesinde farklı dini gelenekler sivil ve saygılı bir iklimde bir arada yaşıyorsa, çokkültürlülüğün dost canlısı ve zenginleştirici yüzünden bahsediyoruz demektir.

Bununla birlikte, bazı sosyal fenomen analistleri, bu küreselleşme olgusunun sorunlu yönlerini vurgulamaktadır. Bu anlamda, çoğulculukta gizli bir sorun var ve bunu bir dizi soruyla ifade edebiliriz: Kadınların toplumdaki rolüne farklı bir şekilde değer veren iki kültürel gelenek birbiriyle uyumlu mu? Bir yerin ve yürürlükteki kanunlara aykırı adetleri bile uygulayabildiğini ... Hoşgörü uygulamayanlara hoşgörülü davranmak mantıklı mı?

Bu sorular, çokkültürlülüğün çatışmasız olmadığını gösteriyor. Aslında, çoğul toplumlarda bir arada yaşamanın bazı sorunlarını vurgulayan somut örnekler vardır (bazı Batı ülkelerinde, Afrika kökenli nüfus klitoral ablasyon, Batı yasalarıyla cezalandırılan bir gelenek ve bazı Afrika ülkelerinde kabul edilen bir şey).

Çokkültürlülüğün çatışmaları ve dengesizlikleri, bazıları için çokkültürlülüğün iki yüzü olduğunun açık bir kanıtıdır: biri dostça diğeri çatışmacı.

Uzlaştırıcı bir yaklaşım

İdeal bir paradigma olarak çokkültürlülük vizyonu ile çoğulluğun reddi arasında ara ve uzlaştırıcı bir konum bulabiliriz. Bir ülkenin yasalarına bir bütün olarak nüfus tarafından saygıyı, tüm sosyal sektörlerin belirli geleneklerine mutlak hoşgörü ile uyumlaştırmaktan ibarettir. Başka bir deyişle, farklı dünya görüşlerine uyumlu hukuka uyum sağlamakla ilgili olacaktır. Bu uyum, eski İskenderiye'de, ortaçağ Toledo'da, Buenos Aires'te on dokuzuncu yüzyılın sonunda ya da günümüz New York, Londra veya Montreal'de mümkün olduğu için ütopik bir ideal değildir.

Fotoğraflar: iStock - Juanmonino / Rawpixel


$config[zx-auto] not found$config[zx-overlay] not found